Köylü kadın bana seksi öğretti
Köye geldiğimde, her şey o kadar yeni ve yabancı geliyordu ki, sanki başka bir dünyaya adım atmıştım. On dokuz yaşımdaydım ve şehir hayatının gürültüsünden uzaklaşmak, biraz da kendimi bulmak için bu küçük, sakin köye gelmiştim. Adım Hayrettin, ve o günlerde hayatımın en unutulmaz deneyimlerinden birine adım atmak üzereydim.
Köyde beni karşılayan kişi, Gül adında kırklı yaşlarında, deneyimli ve çekici bir kadındı. Uzun, dalgalı saçları omuzlarına dökülürken, kahverengi gözleri derin bir bilgelik ve tutku taşıyordu. İlk görüşte, onun yanında bir rahatlık hissettim, sanki yıllardır tanıdığım biriymiş gibi. Gül, köyü gezdirmek için gönüllü oldu ve ben de bu teklifi heyecanla kabul ettim.
Köy sokaklarında yavaş yavaş ilerlerken, Gül bana her yeri gösteriyordu. Eski taş evler, rengârenk çiçeklerle dolu bahçeler, uzaklarda otlayan koyunlar… Havada taze ot kokusu ve uzaktan gelen bir çoban flütü sesi vardı. Her şey o kadar huzurlu ve sakindi ki, şehirdeki koşturmacayı unutmuştum. Gül’ün sesi, rüzgârın fısıltısıyla yarışırcasına yumuşaktı, ama sözlerinde bir güç, bir çekicilik vardı.
Ağıra geldiğimizde, Gül birden durdu ve bana döndü. Gözlerinde bir parıltı, bir meydan okuma vardı. “Bak, Hayrettin,” dedi, sesi hem yumuşak hem de emrediciydi, “sana neler öğreteceğim.”
Bu sözler beni şaşırttı. Ne demek istediğini anlamaya çalışırken, Gül bir adım attı ve pantolonumu indirmeye başladı. Elleri soğuk ve kararlıydı, sanki bu hareketi defalarca yapmış gibi. Pantolonum dizlerime kadar indiğinde, Gül dizlerinin üzerine çöktü ve beni tam anlamıyla şok eden bir hareketle, ağzını benimle doldurdu.
“Yanıyorum, erkeğim,” diye fısıldadı, nefesi sıcak ve ağırdı. “Sik beni, şimdi.”
O an, zaman durdu. Gül’ün ağzındaki sıcaklık, dilinin hareketleri, her şey o kadar yoğun ve gerçekti ki, sanki bir rüyadaydım. Elleriyle beni okşarken, ağzıyla beni yalıyor, her hareketiyle beni daha da çılgına çeviriyordu. Ağzı, dudakları, dili… Her şey o kadar mükemmeldi ki, bedenim titriyordu.
“Sana seksi öğreteceğim,” dedi, nefesi kulaklarımda yankılanırken, “her detayına kadar. Nasıl bir kadını çılgına çevirirsin, nasıl onun en derin yerlerine ulaşırsın… Her şeyi.”
Elleriyle beni sıkıca tutarken, ağzıyla beni öpüyor, her hareketiyle beni daha da derinlere çekiyordu. Ben ise, bu deneyimin yoğunluğuna kapılmış, sadece onun yönlendirmelerine uyuyordum. Gül, sanki bir usta, beni adım adım bu yeni dünyaya başlatıyordu. Ağzının sıcaklığı, dilinin baskısı, her şey beni delirtiyordu.
Bir süre sonra, Gül beni yatağa yatırdı ve üstüme çıktı. Saçları yüzüme dökülürken, gözleri benimkilere kilitlenmişti. “Hazır mısın, Hayrettin?” diye sordu, sesi bir davet, bir vaat gibiydi.
Ben sadece başımı sallayabildim, kelimeler boğazımda düğümlenmişti. Gül, yavaşça üstümü çıkardı ve beni baştan aşağı incelemeye başladı. Her dokunuşu, her öpücüğü, sanki bir sanat eseri yaratıyormuş gibi özenli ve tutkuluydu. Parmakları omuzlarımı gezdi, göğsümü okşadı, belime kadar inip beni titretti. Ben ise, onun ellerinin altında eriyor, her hareketine teslim oluyordum.
Sonra, Gül beni içine aldı. Vücutlarımız birbiriyle uyum içinde hareket ediyordu, her nefes, her inleme, her dokunuş… Her şey mükemmeldi. Gül’ün vücudu sıcak ve yumuşaktı, teni ipeği andırıyordu. Beni içine çekerken, fısıldadı: “Hisset, Hayrettin. Her şeyi hisset.”
Ben ise, onun içinde eriyordum. Her hareketimde, Gül’ün inlemeleri yükseliyor, vücudu titriyordu. Elleri belime dolanmıştı, beni daha da derinlere çekiyordu. “Daha sert,” diye mırıldandı, “bana göster ne kadar istediğini.”
Ben de onun isteğine uydum. Her hareketimi daha da hızlandırdım, daha da derinleştirdim. Gül’ün vücudu benimle ritim tuttu, her darbemde inliyordu. Terlerimiz karışmış, nefeslerimiz bir olmuştu. Yatağın gıcırtısı, nefeslerimizin ritmi, her şey o anın yoğunluğunu artırıyordu.
Gül, beni tam anlamıyla ele geçirmişti. Her hareketi, her sözü, beni daha da derinlere çekiyordu. Ben ise, bu deneyimin yoğunluğuna kapılmış, sadece onun yönlendirmelerine uyuyordum. O an, sadece Gül ve ben vardık, ve aramızdaki bağlantı o kadar güçlüydü ki, sanki dünya dışarda kalmıştı.
Fakat, tam her şey doruk noktasına ulaşacakken, Gül birden durdu. Gözleri benimkilere kilitlenmiş, nefesi ağır ve düzensizdi. “Devamı sonra,” dedi, sesi bir vaat, bir tehdit gibiydi. “Şimdi, sadece bunu hatırla.”
Ve o an, her şey askıda kaldı. Gül, yavaşça kalktı ve giyinmeye başladı. Ben ise, yatağa uzanmış, ne olduğunu anlayamadan, sadece onun bıraktığı sıcaklığı hissediyordum. Gül, bana son bir gülümseme attı, o bilge ve çekici gülümsemesini, ve kapıdan çıktı, beni geride bırakarak.
O gece, yatağa yattığımzda, aklımda sadece Gül’ün sözleri ve dokunuşları vardı. Ne olduğunu tam olarak anlayamıyordum, ama bir şeylerin değiştiğinin farkındaydım. Gül, bana sadece seksin detaylarını öğretmemişti; bana kendimi, arzularımı ve sınırsız olasılıkları göstermişti.
Pencereden gelen ay ışığı odayı aydınlatırken, ben Gül’ün dokunuşlarını, nefesini, her şeyini hatırlıyordum. Vücudum hala onun sıcaklığını taşıyor, her hücrem onun adını fısıldıyordu. Devamını merak ediyordum. Gül ne yapacaktı? Bu deneyim nasıl devam edecekti? Bu soruların cevabını bilmiyordum, ama bir şeyden emindim: hayatım, o günden sonra asla aynı olmayacaktı.